MÜJDE IŞIL- Bu sene Cannes’ın en çok konuşulan filmlerinden biri oldu “Anatomie d’une chute/Bir Düşüşün Anatomisi”. Ruben Östlund başkanlığındaki jüriden Altın Palmiye kazanan yapım, Justine Triet’ye de Cannes tarihinin üçüncü Altın Palmiyeli kadın yönetmeni unvanını getirdi. Triet’nin ödül konuşmasında Fransa’yı hem filmine destek olmadığı hem de geç emeklilik tasarısı için eleştirmesi ve ödülünü film çekme imkânından mahrum bırakılan genç yönetmenlere adaması hayli ses getirdi. Sonrasında Oscar yarışında Fransa’yı temsil etme yetkisinin, rakibi “La passion de Dodin Bouffant/Şeflerin Aşkı”na verilmesi de Triet’nin tepkisini çekti. Sonuç olarak olaylarıyla ve anlattıklarıyla sıra dışı bir filmle karşı karşıyayız.
Yazar Sandra Voyter, eşi Samuel Maleski ve 11 yaşındaki görme engelli oğulları Daniel, bir dağ evinde yaşamaktadır. Daniel köpeğiyle yürüyüşten dönerken babasının cesedini bulur. Bunun intihar mı cinayet mi olduğu şüphesi üzerine Sandra, kocasını öldürmek iddiasıyla mahkemeye çıkar. Soruşturma çiftin evliliğinin mahremini, problemlerini ortaya döker.
Yazar Sandra’nın bir gazeteci ile “yapamadığı” röportajı ile başlayan film sayfa sayfa okunan, kalın ciltli bir romanı anımsatıyor. Yönetmen Justine Triet’nin eşi Arthur Harari ile birlikte yazdığı senaryo çok katmanlı ve zaman zaman anlatıyı ağırlaştırsa da psikolojik baskıyı adım adım hissettirmesiyle dikkat çekiyor. Örneğin filmin başında yapılamayan röportajın üzerindeki sis perdesinin kalkması için epey beklemek, sabretmek zorunda seyirci (“P.I.M.P.”nin temposu eşliğinde).
Jüri seyirci oluyor
Filmin seyirciye başlıca sürprizi, soruşturmanın gidişatının psikolojik etkisini değiştirmek. Düşüşün kaza mı, intihar mı, cinayet mi olduğu soruşturulurken bunun bir polisiye mantığında ilerleyeceği önyargısına kapılıyoruz önce. Ancak filmin derdi, bu çiftin ilişkisinin nereden nereye geldiğini bize anlatmak. Dolayısıyla asıl soru “katil var mı”dan “evliliğin katili var mı”ya evriliyor. Üstelik bu sorunun cevabının mahkeme salonunda herkesin ve özellikle de çiftin görme engelli çocuğunun önünde aranması fazlasıyla rahatsız edici. Trier, bizi jüri yerine koyarken bir bakıma net bir doğru olmadığını da görmemizi istiyor. Hayranlıkla başlayan evliliğin içinde mesleki rekabet ve hatta intihal barındırması, kadın-erkek tarafında baskınlık tartışmaları, kişisel özgürlüğün evlilikte ne kadar alanı olduğuna dair sorular mahkeme boyunca konuşuluyor. Ve ortaya cinayetten ziyade kadının evlilikteki durumunun yargılandığı ilginç bir mahkeme draması çıkıyor. Filmden polisiyle beklentisi olanlar için içine girmekte zorlanacakları bir süreç.
Afişinin aksine filmin dışarıda geçen sahnesi epeyce az. Büyük bir kısmı mahkemede, kalan kısmı da dağ evinde geçiyor. Senaryonun ince ince ilerleyişi sayesinde nefes almadan takip ettiğiniz psikolojik bir yolculuğa tanıklık etmek yorucu ama merak duygusunu da hep diri tutuyor. Finalinin geldiği noktada ise duygusallık tavan yaparken başka şüphelere de açık alan bırakıyor.
Sayfa sayfa açılan senaryosu kadar Sandra Hüller’in oyunculuğu da filmi yükseltiyor. Cannes’ın kuralları gereği bir filme ikinci bir ödül verilmiyor. Dolayısıyla eğer “Bir Düşüşün Anatomisi” Altın Palmiye almasaydı En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nün favorisi olabilirmiş.
“Freddy’nin Pizza Dükkânında Beş Gece”
Korku oyunu şimdi perdede
2014’te piyasaya çıkan “Five Nights at Freddy’s” özellikle korkuseverlerin gözde oyunlarının başında geliyor. “Megan”, “Siyah Telefon” ve “Görünmez Adam”ın yapımcısı Blumhouse da bu ilgiye kayıtsız kalamamış. “Freddy’nin Pizza Dükkânında Beş Gece”, Mike Schmidt adlı güvenlik görevlisinin Freddy Fazbear’ın pizza dükkânında çalışmaya başlamasıyla başına gelenleri anlatıyor. Daha adımını atar atmaz Freddy’nin pizza dükkânındaki gece vardiyasından sağ çıkmanın kolay olmayacağını anlayan Mike, beş gece boyunca hayatta kalabilecek midir?